Tek Taş
SÜVEYDA
Ersin Niyaz
11/27/20245 min read


O kırk beş günlük ziyarette kesin olarak iki karar aldılar, ilki artık hayatlarının geri kalanını beraber geçirmek, diğeri ise kızlarını dünyaya getirmek için daha fazla beklemenin yersiz olduğu.
Evet Mustafa uzun zamandır bir kızı olsun istiyordu. Bu o kadar uzun bir zamanki daha Facebook yokken -kızıma- diye başlayan notlar, Facebook’tan sonra oraya -kızıma- diye atılmış notlar, yazılmamış ama kafasının işinde defalarca okuduğu onlarca mektup. Uzun zaman adını Nil koymayı hayal ettiği kızı. Su gibi anaç olsun, nehir gibi hayat dağıtsın ve Nil gibi eşsiz, uzun bir ömrü olsun diye. Daha ortada annesi bile yokken haline tavrıma “Bir gün kızım bunu bilir” diye dikkat ettiği kızı. Ne neden bunu istediğini biliyordu ne de sahip olduğunda bununla ne yapacağını. Ama emin olduğu tek şey yirmili yaşlarının başından beri kafasının bir yerlerinde sürekli hayal kurup sohbet ettiği kızının varlığı idi. Belki erkek kardeşi dünyaya gelmeden önce hayalini kurduğu küçük kız kardeşine ulaşamamasından kaynaklı bir şeydi, belki de baba kız hikayelerinden beri gelen bir bilinç altı. Ama onun emin olduğu tek şey artık Nil’e kavuşmanın hayal olmadığı idi.
O ilk ziyarete dair anlatılacak çok fazla detay var ama şimdilik üstünkörü geçelim. Gerekirse ileride daha fazla detaya gireriz. Ama şimdilik bu kadarı yeter. Kasım ayının beşinde geri dönmek üzere Varşova – Riga - İstanbul – Milas şeklinde uçak biletini ayarladılar. Hayatındaki ilk aktarmalı yolculuk olduğu için onun da Mustafa’ya ayrı bir stresi oldu tabi. Ama artık önünde açılan ve ona ilerisine dair güzel fikirler sunan o yol, bu gibi sıradan stresleri pek umursamamasını sağlamıştı.
Çok hızlı ve çok güzel geçen o kırk beş günün ardından tekrar yolculuk vaktiydi. Mustafa yapısı gereği bu gibi ayrılıkları pek umursamadığından ona pek duygusal bir ağırlığı olmayan bu durum Kalina’yı haylice demoralize etmişti. Hepi topu üç ya da dört ay içinde işlemleri halledip geri gelecekti.
Mustafa her ne kadar hiç ülke dışına çıkmayı düşünmemiş olsa da çıktığında fark etti ki vatandaşı olduğu ülke dışarı çıkan vatandaşına hiçbir şey vaat etmiyordu. O, zorla kırk beş günlük vize alabilmişti oysa Polonya’da sıradan bir evlilik prosedürü iki üç ay gibi bir süre alıyordu. Evet bu geçen zamanda Kalina ile evlenmeye karar verdiler. Her ikisi de bir süre beraber yaşayıp birbirlerinin alışkanlıklarını daha yakından tanımanın daha sağlıklı olacağını düşünse de iki farklı ülke vatandaşı olmak ve aradaki yasal zorunluluklar bunu mümkün kılmıyordu. Mecburen beraber yaşayabilmek için evlenmek zorunda kalıyorlardı. Durum onları buraya getirince Mustafa da gayri ihtiyari evliliğin gereksiz bulduğu ritüellerine dair hiçbir şey yapma ihtiyacı duymadı. Karşısındaki kadına verdiği değer hususunda hiçbir soru işareti yoktu. Kalina onu için başına taç edeceği kadar değerli bir konumdaydı. Lakin çocukluğundan beri anlayamadığı ona saçma gelen kavramlar vardı. Hayatlarını birleştirmek isteyen iki insana toplumun şart koştuğu düğün gibi zorunluluklar, gene bu iki insan arasında erkeğe yüklenen ekstra sorumluluklar ona anlamsız ve boş geliyordu. Bunları Kalina ile de uzun uzun konuşmuşlardı. Bu konu özelinde Kalina’nın daha önce bir evlilik yapmış olması onu içten içe rahatlatıyordu. Çünkü sadece toplumun oluşturduğu bu baskıyı kırmak için evlenmiş olmanın insana herhangi bir mutluluk getirmediğini tecrübe etmişti ve onu anlayabileceğine olan inancın yüksekti. Düğün denen kavramı hiç anlayamadı Mustafa. Bir kadın ve bir erkeğin hayatının geri kalanını beraber yaşayacaklarını, aynı evi ve hayatı paylaşacaklarını, çocuk sahibi olup üreyebileceklerini topluma anons etmenin bu kadar şaşalı bir partiye dönüştürülmesi ve şaşanın bütün yükünün bu iki insanın omuzlarına yüklenmesi onun için düpedüz saçmalıktı. Mustafa zaten asosyalliğinden ötürü hiçbir zaman parti insanı olamamıştı, yakın akrabaları dahil hiçbir düğünde dans pistinde gözükmedi. O yüzden Mustafa’nın düğün yapmamak istememesi gayet normaldi. Her iki lafın başında “Yıl olmuş bilmem ne” diyen insanların düğün yapması riyakardı ona göre. Çünkü eskiden ilişkiyi toplum nezdinde resmiyete kavuşturmak için düğün gibi bir anonsa ihtiyaç duyulmuş olması mantıklı olabilir, sonuçta katılsa da katılmasa da her tanıdığa bir davetiye gidiyor ve artık o tanıdık o çiftin aynı evde yaşadığından haberdar oluyordu. Ama artık insanlar İnstagram’da yatak odalarını dahi paylaşırken, hayat bu kadar ayan hale gelmişken düğün haddinden fazla avam bir kavramdı Mustafa için. O yüzden daha evlenmeye karar vermeden bu konuyu netliğe kavuşturmuştu.
Diğer bir konu ise nikah konusu. Yasal zorunlulukları aşmak için bu detayı yerine getirmekten başka çareleri yoktu. Ama bu zorunluluk yapılan eylemin saçmalığını örtbastır etmiyordu Mustafa’ya göre. Nikah birbirine sonsuz güvenen, kayıtsız şartsız hayata dair her şeyi paylaşma arzusunda olan iki insanın paylaşımından ziyade birbirine güvenmeyen iki insanın güvenemediği detayları yasalarla güvenceye alması gibi bir şeydi. Bu sebepten Mustafa ne evlenirken ne boşanırken kanun karşısında attığı imzalara zerre değer atfetmedi. Mustafa, Kalina ile çocuk sahibi olmaya karar verdiklerinde Kalina artık hayatının sonuna kadar onun eşiydi. Bunun için hayatında hiç görmediği ve sonrasında da hiç görmeyeceği birisinin onayına ihtiyacı yoktu.
Bir diğer ve bu sayılanlar arasında Mustafa’ya göre en saçma konu da evlilik teklifi. Hayatı boyunca bu teklifin neden yapıldığını, kadın için neden bu kadar anlam ifade ettiğini hiç anlayamadı Mustafa. Çok sonraları bu gereksiz ritüelin gerekliliğini hala kabul etmese de sorun teşkil etmemesi için yerine getirilmesinin uygun olacağına kanaat getirdi; lakin o günlerde halen bunu tamamen saçmalık ve gereksiz olduğunu düşünüyordu. Gelip “yasal zorlukları aşmanın en sağlıklı yolu nikah yapmak” demiş bir kadına tekrar gidip “benimle nikah yapar mısın” diye sormak saçmalığın dik alasıydı. Sormadı. Teklif esnasında verilen yüzük ayrı bir yerdeydi. Mustafa’ya göre güzel olan her şeye güzel yaklaşılmalıydı ve hediye vermek güzeldi. Kalina ise en güzeliydi, haliyle hediyelerin de en güzeline layıktı. O yüzden özellikle izah etti. Bunun zaruri ve erken bir nikah olmasının ve onun nikah, düğün, teklif gibi ritüelleri saçma bulmasının Kalina’nın bir yüzüğü hak etmediği anlamına gelmediğini, kendisine güzelini hediye etmek istediğini bu sebepten o detayı biraz ertelemenin daha doğru olacağını anlattı. Kalina da kabul etti.
Tam olarak durum buydu Mustafa eve tekrar döndüğünde. Onun yapması gereken mümkün olan en kısa sürede vize alıp tekrar Polonya’ya geri dönmekti. Bu arada nikah için gerekli evrakları da tamamlaması gerekiyordu. Bu evraklarda bilmediği bir evrak olmadığından ve vize işlemlerinde daha önceden tecrübe kazandığından evrak işlerini öncelik olarak tutmadı. Aldığı karar gereği artık bu ailesi ile onların evinde uzun soluklu geçirdiği son zamanlardı. Mustafa da bunun tadını çıkarma niyetindeydi…